BAKTERİLER HER YERİMİZDE Hepimizin bildiği gibi, üzerinde yaşadığımız gezegen Dünya. Dünyamız ve diğer gezegenlerle birlikte oluşan yapıya galaksi ve tıpkı Samanyolu Galaksisi gibi birçok galaksinin bir araya gelerek oluşturduğu bütünü evren olarak tanımlıyoruz. Aslında, ‘İnsan’ olarak adlandırdığımız canlılık oluşumunu da özelden genele olacak şekilde evren-gezegen bağlamında inceleyebiliriz. Nasıl mı? Genelden özele gidecek olursak insanı, tıpkı içinde bulunduğumuz evren olarak nitelendirebiliriz. İnsan olarak yaşamsal faaliyetlerimizin devamlılığı için de 6 adet sisteme ihtiyacımız vardır. Bu sistemler ise; • Hareket sistemi, • Dolaşım sistemi, • Sinir sistemi, • Solunum sistemi, • Boşaltım sistemi • Sindirim sistemidir Her bir sistemi galaksi olarak düşünebiliriz. Sistemler kendi içlerinde özelleşmiş organlardan oluşur ve bu organları gezegenler olarak sınıflandırabiliriz. Doğal olarak her organın da kendine özgü hücreleri bulunmakta. İşte bu hücreleri bizler yani insanlar olarak değerlendirdiğimizde genelden özele doğru bir yol izlemiş oluruz. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi adına yukarıdaki şematize edilmiş görseli inceleyebilirsiniz. Evren-gezegen ve insan-hücre bağlamında tüm terimlerin buraya kadar olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Yıldızlar! Hepimizin aşina olduğu bir betimleme vardır yıldızlar için, ‘Evrendeki tüm yıldızların sayısı, Dünyadaki bütün kumsallardaki kum taneciklerinin sayısından fazla.’ Benzer durumu vücudumuzda yaşayan bakteriler için söyleyebiliriz. Kaynaklara göre matematiksel olarak vücudumuzda yaklaşık 38 trilyon bakteri bulunurken vücudumuzu oluşturan toplam hücre sayısı yaklaşık olarak 30 trilyondur. Peki, bu bakteriler nerelerde yaşamakta ve biz sayıca hücrelerimizden bile fazla olan bu canlıların varlıklarını ve yokluklarını nasıl anlıyoruz? Bakterilerin vücudumuzda yaşadıkları alana mikrobiyota denir ve insan vücudunda çeşitli mikrobiyotalar bulunmaktadır. Anne sütü, hazır mama kullanımı, sık antibiyotik kullanımı, doğum şekilleri (sezaryen, normal doğum vb.) vb. gibi faktörler bebeğin bağırsak mikrobiyotasının oluşumunu etkilemektedir. Özellikle ilk dönem anne sütü mikrobiyota oluşumu açısından hayati öneme sahiptir. Bebeğin bağırsaklarına ulaşan ilk besin anne sütü olurken bağırsaklara ulaşan ilk bakteriler de bu yolla kolonileşmeye başlar. İlerleyen yaşlarda da beslenme alışkanlıkları bağırsak mikrobiyotasındaki popülasyon çeşitliliğinde önemli rol oynar. Prebiyotik ve probiyotik kavramlarına az çok hepimiz aşinayızdır ve bağırsak sağlığımız açısından bu iki kavrama oldukça dikkat etmeliyiz. Kısaca bu kavramları hatırlayalım. Prebiyotik; bağırsağımızda yaşayan bakterilerin canlılıklarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan besinlerdir. Pırasa, bamya, enginar, fasulye, mercimek, nohut, yulaf, buğday, ceviz, badem gibi yüksek lifli besinleri örnek verebiliriz. Probiyotikler ise hastalıklara sebep olduğu bilinen bakterilerin aksine, başta sindirim sistemi olmak üzere birçok sistem üzerinde olumlu etkileri olan ve çeşitli biyokimyasal düzenlemelere etki eden bakterilerdir. Ev yapımı yoğurt, kefir, salatalık turşusu, tarhana çorbası vb. gıdalar ile doğrudan probiyotik bakterilerden yararlanabiliriz. Kısaca sağlıklı bağırsak demek sağlıklı sindirim sistemi demektir ve bunu sağlamanın en temel yolu prebiyotik ve probiyotik dengesini sağlamaktır. Bir sonraki yazımızda görüşene dek, bilimle kalın! Bengisan Divrik