Hayatımızda yeni yeni yer etmeye başlamış olan, sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan bir tabir olan Limerence, aslında pek çoğumuzun farkında olmadan deneyimlediği bir duygusal durumu tanımlamaktadır. Biz her ne kadar bu tabirle yeni tanışmış olsak da, aslında bu kavram ilk kez 1970’li yılların sonunda Amerikan psikolog Dorothy Tennov tarafından kullanılmıştır.
Limerence kavramı, bir kişiye karşı duyulan yoğun ve takıntılı bir romantik çekimi ifade eder. Tennov’un bahsettiği bu kavram, geleneksel aşk anlayışımızdan farklı dinamiklere sahiptir. Peki, limerence nedir? Neden günümüzde bu kadar dikkat çekmektedir?
Limerence Nedir? Belirli Özellikleri Nelerdir?
Limerence, bir kişiye duyulan romantik arzu, takıntılı düşünceler ve idealize etmeyle kendini gösteren bir duygusal durumdur. Genellikle “ilk görüşte aşk” ya da “karasevda” olarak nitelendirilir; ancak aslında limerence bunların ötesinde daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Kişinin yaşadığı duyguların merkezinde ise arzu edilen kişiden karşılık görme isteği ve bu alışkanlığın tüm yaşamını etkileyebilecek kadar önemli hale gelmesi yatmaktadır. Bireyler, ilgilenilen kişiyi olduğundan daha farklı ve daha iyi görme eğilimindedir. Sürekli o kişiyle birlikte vakit geçirmeyi istemeye ve ayrı geçirilen kısa sürelerde bile özlem duymaya başlayabilirler.
Limerence deneyimleyen birinin zihninde sürekli olarak arzu edilen kişi (limerent nesne olarak adlandırılmaktadır) yer almakla birlikte, kişi kendini hayal kurmaktan alıkoyamaz. Bu düşünceler, kişinin günlük yaşantısını ve işlevselliğini etkileyebilecek boyutlara ulaşabilir.
Örneğin, bir kişi arkadaşının yaptığı bir şaka ya da birlikte geçirdiği bir anı günlerce aklından çıkaramıyor ve üzerine sürekli düşünmeye başlıyorsa, bu durum limerence’ı işaret edebilir. Bu davranışlar sıradan arkadaşlık jestleri yerine, özel bir ilgi olarak yorumlanmaya başlanır. Kişi, limerent nesnenin onunla daha az vakit geçirmesinden ya da başka arkadaşlarıyla buluşmasından rahatsızlık duymaya başlar. Bu ilişkiyi sürekli analiz eder ve kafasında kurar. Zamanla bu düşünceler o kadar yoğun hale gelir ki, kişinin günlük yaşantısını etkilemeye başlar.
Arzulanılan kişiden gelecek en küçük bir ilgi, hatta bir ilgi belirtisi mutluluk patlamasına sebep olurken, ilgisizlik veya reddedilme yoğun bir üzüntüye yol açar. Bu kişi idealize edilir, kusursuz bir figür olarak algılanır ve hataları görmezden gelinir ya da bir kılıf uydurulur. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerde limerence daha sık görülme eğilimindedir çünkü bu kişiler genellikle yoğun bir onaylanma ve sevgi ihtiyacı taşırlar. Kaygılı bağlanma stilindeki bireylerin terk edilme korkusu ile birleşince, limerence bu kişilerde daha güçlü bir şekilde ortaya çıkabilir.
Limerence ve Aşk Arasındaki Fark
Limerence ve aşk arasındaki en temel fark, deneyim sürekliliği ve derinliğidir. Gerçek aşk, zamanla güçlenen bir bağ kurarken, limerence genellikle geçicidir. Aşk, karşılıklı güven, anlayış ve bağlılık üzerine kuruluyken, limerence daha çok idealizasyon ve karşılık görme beklentisiyle ilgilidir.
Limerence, sosyal medyada sıkça kullanılmaya başlamasıyla birlikte, romantik ilişkilerin karmaşıklığını açıklayan bir kavram olarak hayatımıza girdi. Bu yoğun duygusal deneyim, ilk başlarda büyüleyici gibi görünse de uzun vadede psikolojik sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. Duygusal dengemizi koruyabilmek için gerçek aşk ve limerence dinamiklerini ayırt edebilmemiz önemlidir. Limerence’ın farkına varmak, sağlıklı ilişkiler kurmanın ilk adımıdır.